İki köpek sahibi biri olarak bu yazıda, sizlere, köpek almanın dezavantajlarından bahsetmek istiyorum. Çevremde ne zaman birisi bana “köpek almayı düşünüyorum” dediğinde ilk söylediğim söz “köpek alma” oluyor. Eminim bu yazıyı okuyan kişiler bir kez daha düşünecekler.
Evinize köpek aldığınızda hayatınızda nelerin değişeceğini ve nelerden vazgeçmeniz gerektiğinden bahsedeyim. Öncelikle bir köpeğin ortalama 10-12 sene veya 15 seneye kadar yaşadığını düşünelim. Köpeğin yaşam süresi tabi ki ırktan ırka veya bazı faktörlere bağlı olarak değişebiliyor. Biz 10 sene yaşadığını farzetsek, hayatınızı 10 sene bir köpeğe bakmayla geçireceğinizi unutmayın. Örneğin biz, çekirdek aile dediğimiz aile sınıfındanız. Bir yere uzun süreli tatile gidileceği zaman, (onu güvenip de bırakabileceğiniz bir yakınınız veya maddi durumunuz iyiyse bu işi meslek haline getirmiş ve siz tatildeyken köpeğinizin bakımını üstlenen yerlere bırakma imkanınız yoksa) bir kişinin sürekli evde kalması ve köpeğe bakması gerekir ve o kişi de bizde genelde bendim. Aile olarak toplu bir yere gitme imkanımız (1 kere hariç) hiçbir zaman olmadı. O bir kerede de 1 tane köpeğimiz vardı o zaman ve Antalya’ya arabamızla gitmiştik ve köpeğimizi de götürmüştük. Bu tabi ki yıllar önceydi. Gideceğimiz yerlere sadece günü birlik birlikte gidip gelebiliyoruz.
Bir başka olay da masrafları. Dışarıdan bakılınca bir köpeğin masrafı ne kadar olabilir diye düşünebilirsiniz. Aylık yemek masrafı, aşısı, ilacı, pire tasması vb. masrafları azımsanmayacak gibi değil. Aşı için evin veterinere olan uzaklığı, ulaşım için gereken bir aracın olup olmaması da köpek alırken düşünülmeyen konular. Büyük şehirde yaşıyorsanız, toplum içerisinde zor durumda kalmak istemiyorsanız ve köpeğinizle iletişiminizin iyi olmasını istiyorsanız 3-6 aylıkken eğitime göndermeniz sizin için daha iyi olur. Köpek deyip geçmeyin. Eğitim şart 😀
Hadi masrafı önemsemediğimizi farzedelim. Biz dublex bir evde oturuyoruz ve evin bahçesi var. Bahçede kalıyorlar. Annem her akşam köpeklerin tüğlerini süpürmeyle, bahçeye yaptığı tuvaletlerini temizlemeyle ve sık sık da bahçeyi yıkamayla uğraşıyor. Zaten bahçede oturma gibi bir imkanımız pek olmuyor. Köpeklerimiz boxer ırkından olduğu için çok inatçı oluyorlar ve sürekli her gittiğimiz yere geliyorlar. Sürekli takip ediyorlar bizi. Gözleri daima üzerlerimizde. İlk köpeğimizi aldığımızda o zamanlar apartmanda oturuyorduk. Yaklaşık 1 sene oturmuştuk. Evin içinde bakmak çok daha zor. 2 kere okuldan eve geldiğimde koltukların içlerini parçalayıp içerisindeki pamukları oturma odasındaki halının üzerine yayması, halıya işemesi gibi dertleri oluyordu. Özellikle apartmanda oturuyorsanız almanızı kesinlikle tavsiye etmiyorum.
Köpek alırken dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da almayı düşündüğünüz köpeğin cinsi. Örneğin sırf güzel görünümlü bir köpek olduğu için sibirya kurdu (haski) almayın. Bu köpek sıcağı sevmeyen bir köpektir. Yaşadığınız ortamın buna uygun olup olmadığını düşünün ve ona göre karar verin.
Lütfen sokaklarda gördüğünüz köpeklere taş atmayın. Özellikle çocuklarınızı bu konuda uyarın. O gördüğünüz köpeklerin havlama veya saldırma nedeni, yine insanların onlara taş atması ve onları kızdırması yüzünden. O köpeklerin de evdeki köpeklerden bir farkı olmadığını unutmayın. Onlara biraz sevgi gösterseniz, sizin peşinizden gelir. Onların, sahipli köpeklerden daha fazla sevgiye muhtaç olduğunu unutmayın. Özellikle genç erkekler kızları köpekle tavlamaya çalışıyorlar. Sokaklarda köpek gezdirdiklerini görüyorum. Güya köpek gezdiriyorlar ama amaçları kızları tavlamak. Bazı köpek alan kişiler de bir süre sonra köpeklerini sokağa atıyorlar ve o köpeklerde bu kişiler yüzünden köpek barınaklarına düşüyor. Bir anlık hevesle gidip köpek almayın. Söylediklerimi düşünün. İlla köpek sevmek istiyorsanız barınaklara gidin ve oradaki köpekleri sevin. Giderken de en azından elinizde bir paket köpek mamasıyla gidin ki hem yardımınız dokunmuş olur, hem de oradaki köpekleri seversiniz. Onlar sahipsiz olduğu veya sokağa atıldıkları için sevgiye daha çok ihtiyaçları var. Yazıda anlatmadığım veya unuttuğum şeyler muhakkak vardır. Bu problemlere rağmen ben yine de köpek alacağım diyorsanız siz bilirsiniz.
Peki bu kadar olumsuz yanlarından bahsettim. Hiç olumlu bir yanı yok mu?. Olumlu yanı olarak şunu söyleyebilirim. Köpekleri seviyorsanız, bu sevgi ihtiyacınızı sonuna kadar giderebiliyorsunuz. Onunla yaşadığınız şeyler hayatınızda önemli bir anı olarak kalıyor. Siz onunla zaman geçirdikçe ona daha fazla bağlanıyorsunuz. Artık sizin ailenizden biri oluyor. Yaşı ilerledikçe ve yaşlandıkça, her an ölecekmişcesine beklemek de cabazı. Köpek insanların en iyi dostudur derler. Bu söz gerçekten çok doğru. Siz kızıp bağırsanız bile sadece o an sizden uzaklaşır ama bir dakika bile dolmadan yine yanınıza kuyruk sallayarak gelir. Sizden daima ilgi alaka bekler. O ilgi alakayı göremese bile yine de her kapıdan çıkışınızda yanınıza sokulur ve onu sevmenizi bekler. Size karşı hiçbir şekilde kin, nefret gibi insani duyguları yoktur. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, sizi siz olduğunuz için seven tek kişidir. Bu yazıda belki anlatmadığım başka olumsuz yanları da vardır. Fakat bu kadar olumsuz şeye rağmen köpek sahibi olduğun için pişman mısın diye sorsalar kesinlikle HAYIR derdim. Onlarla birlikte iyi veya kötü bir sürü anım oldu. Peki şu anda köpeklerim ölse yeni bir köpek alır mıyım?.. Kesinlikle Hayır.
Sizlere uzun süre önce okuduğum bir yazıyı yazının altına ekliyorum. Yazı bir köpeğin dilinden yazılmış. Yazıyı kimin yazdığını bilmiyorum. Alıntıdır.
BİR KÖPEĞİN AĞZINDAN…
Üzerinden seneler geçti, şimdi hatırlıyorum da, ben yavruyken şirinliklerime katıla katıla güler, beni yavrum diye çağırırdın. Birkaç dişlenen ayakkabı ve katledilen yastığı saymazsak, kısa zamanda senin en vazgeçilmez dostun oldum. Ne zaman bir muzırlık yapsam bana parmağını sallar ve “nasıl yaparsın” diye çıkışırdın. Ne var ki hemen arkasından kızgınlığın geçerdi ve beni yere yatırır, göbeğimi okşardın.
Çok meşguldün o aralar… Dolaysıyla tuvalet eğitimim tahminimizden uzun sürdü ama el ele verip üstesinden gelmiştik. Sana sokulup da koynunda geçirdiğim geceleri unutamam. Sen farkında değildin belki ama ben senin rüyalarını ve hayallerini gizlice dinler, bundan daha mutlu olunamayacağına kanaat getirirdim.
Beraberce uzun yürüyüşlere çıkar, parklarda koşuşturur, dondurma yerdik, hatırlıyor musun? Bana sadece külahını verirdin dondurma bana dokunur diye. Ve evde senin işten dönüşünü beklerken sırtımı ılık güneşe verir, huzurlu, derin bir uyku çekerdim.
Zamanla işinde daha fazla vakit geçirmeye başladın, boş zamanlarında da kendine bir eş aramaya koyuldun. Ben seni her zamanki gibi sabırla bekledim, sana hayal kırıklıkların ve acılarında teselli oldum. Yanlış kararlarını hiçbir zaman kınamadım, her defasında seni büyük bir sevinçle karşıladım. Sonunda birine aşık oldun ve evlendin.
BARINAĞA TERK EDİLDİM…
Ne var ki eşin köpeklerden pek hazzeden biri çıkmadı. Yine de ben onu sevinçle karşıladım ve ona sevgi gösterdim. Mutluydum, çünkü sen mutluydun. Sonra insan bebekler geldi aramıza. Yeni yavruların heyecanını sizinle aynen paylaştım. Onların pespembe yumuşacık tenleri, mis gibi bebek kokuları beni heyecanlandırıp hayran bırakıyordu. Ben de onlara annelik etmek istiyordum. Ne yazık ki -her nedense- hem eşin hem de sen onlara zarar vereceğime kanaat getirdiniz ve beni ayrı bir odaya kapattınız hep. Oysa ben sevgiden mahrum kaldıkça, onlara olan sevgim daha çok arttı. Bilemediniz hiç.
Çocuklar büyüdükçe onların en yakın dostu oldum. Tüylerime tutunup tombul bacaklarının üzerinde ilk adımlarını attılar, minicik parmaklarını gözlerime soktular, kulaklarımın içini karıştırdılar, burnuma öpücükler kondurdular. Gerektiğinde onları hayatım pahasına korumaya hazırdım. Ama bu arada senin dokunuşuna ise hasret olmuştum. “Köpeğin var mı?’ sorusuna, cüzdanından resmimi çıkarıp, hakkımda şirin hikayeler anlattığın zamanlar artık geride kalmıştı. Senin köpeğin olmaktan çıkıp, itin biri oldum; bana yaptığın her masraf sana batmaya başladı.
Sonunda da başka bir şehre tayinin çıktı. Yeni apartmanınızda sana ve ailene yer vardı ama bana yoktu. Ailen için en doğru kararı verdin belki ama unutma ki, bir zamanlar ailen sadece benden ibaretti.
Son araba gezintimize çıktığımızda heyecanlıydım. Ta ki barınağa varana kadar. Barınak köpek, kedi, korku ve umutsuzluk kokuyordu. Gereken evrakları doldurduğunu ve “ona çok iyi bir ev bulacağınıza eminim” dediğini hatırlıyorum. Omuz silkip sana karamsar bir bakış attılar. Onlar orta yaşlı, terk edilen bir köpek veya kedinin akıbetinin farkındaydılar.
Oğlunun tasmama yapışan elini zorla açmak zorunda kaldın. Çığlık çığlığa haykırmasına aldırmadın belki ama ben onun adına hem üzüldüm hem de çok endişelendim. Endişem, ona o anda arkadaşlık, sadakat, sevgi ve sorumluluk, bir cana duyulan saygı konusunda vermiş olduğun hatalı hayat dersinde yatıyordu. Başıma son bir kere dokunup bana veda ettin, göz göze gelmemeye özen gösterdin. Gitmen gereken yerler, yetişmen gereken işler vardı ve zaman aleyhine çalışıyordu nasıl ki şimdi de benim aleyhime çalıştığı gibi.
Sen ayrıldıktan sonra, barınaktaki iki tatlı kadın taşınacağını aylar öncesinden bildiğin halde bana uygun bir yuva bulmak için en ufak bir çaba sarf etmediğinden yakındılar. Sadece üzüntü içinde başlarını sallayıp, “Nasıl yaparsın” diye sordular arkandan.
Barınakta, zamanları izin verdiği ölçüde bizimle ilgileniyorlar. Bizi besliyorlar tabii ki ama bende iştah falan kalmadı. Önceleri ne zaman biri kafesime yaklaşsa sensindir diye kafesin önüne koşardım. Belki kararını değiştirdin, belki bunların hepsi kötü bir rüyadan ibaretti veya belki bana acıyan biri beni kurtarmaya gelmişti… Ama anladım ki, şirin yavru köpeklerle bu konuda yarışmam söz konusu bile değil. İşte o zaman kaderime razı olup köşeme çekildim ve akıbetimi beklemeye koyuldum.
VE ÖLÜM…
Önce ayak seslerini duydum onun. El ayak çekildikten sonra beni kafesimden çıkardı. Onu uslu uslu koridorun sonundaki odaya kadar takip ettim. Sessiz, sakin bir odaydı. Beni yavaşça kaldırdı ve masanın üstüne koydu, başımı okşadı, kulaklarımın arkasını kaşıdı, tasalanmamamı söyledi. Kalbim heyecanla çarpıyordu ama aynı zamanda içimi de sonsuz bir huzur kapladı. Sayılı günlerim dolmuştu demek ki… Kendimden çok onun için üzülüyordum. Üzerindeki yük çok ağırdı, onu eziyordu ve beraberliğimiz süresince senin de her ruh halini anladığım gibi onun da içinde bulunduğu durumun farkındaydım.
Eli çok hafifti, gözünden akan yaşları görmesem, ön patimdeki damarıma bağladığı turnikeyi nerdeyse fark etmeyecektim bile. Seneler önce seni de teselli ettiğim gibi, hafifçe elini yaladım. İğnenin ucunu usulca damarımdan içeri kaydırdı. Önce hafif bir sızı, arkasından damarlarımda dolaşmaya başlayan buz gibi sıvıyı hissettim.
Kafam ve gözlerim ağırlaştı ve onun merhamet dolu gözlerine bakarak son defa “Nasıl yaparsın” diye fısıldadım. Belki de benim lisanımı anladığı için, “Ne kadar üzgünüm bilemezsin” diye cevap verdi. Bana sarıldı, beni çok daha huzurlu ve güzel bir yere göndermekte olduğunu anlatmaya başladı. Öyle bir yer ki, bir daha ne ihmal edilecek ne acı çekecek ne de kendimi korumak zorunda kalacaktım. Öyle bir yer ki, sevgi ve ışık içinde, bu sefil dünyadan daha farklı güzellikte bir yerdi…
Son nefesimle kuyruğumu son bir kez sallayarak, “Nasıl yaparsın” derken onu kastetmediğimi anlatmaya çalıştım. Kastettiğim sendin, canımdan çok sevdiğim sahibim! Seni her zaman anacağım, sonsuza dek bekleyeceğim, bunu bil. Son dileğim, hayatındaki herkesin sana benim gösterdiğim sadakati göstermesi.
Son Söz: Eğer ona ömür boyu bakmayacaksanız/bakamayacaksanız lütfen köpek almayın. Bir çok canlıdan daha duyarlı. Onu hayal kırıklığına uğratmayın. Elbetteki son karar yine de sizin.
Yorum Gönder